25 Nisan 2013 Perşembe

Yakamı bırakmayan bir gribe sahibim!

Evet başlıkta da dediğim gibi yakamı bırakmayan bir gribe sahibim. Tam bitti diyorum başa dönüyoruz. Geçti diyorum ertesi gün aa Müge yine öksürüyor, yine burnu akıyor. Hepsinden ziyade çok fena halsizlik yaratıyor. Bu bahar bana sağdan sağdan fena çarptı. Üstelik bu yıl grip aşısı bile olmuştum (iğneden korktuğum halde hemde!!) ama gel gör ki aşının hiç bir faydasını görmedim. Hatta aşı olmadığımda daha az hasta oluyordum.
 Tabi kendime eziyeti hak gördüğümden dolayı hastalık bana yetmedi. Doymadım. Kendime daha nasıl acı çektiririm nasıl daha fazla bitkinleşirim derken aklıma dahiyane bir fikir geldi ve iki aydır görüşmediğim malum şahsa Whatsapp'den mesaj yazdım. Keşke sms atsaydım en azından görmemiştir okumamıştır diye kendimi kandırabilirdim. Ama şimdi? Whatsapp gözüme gözüme sokuyor.
"Okudu ama iplemedi." diye. Hayır yani sonucun bu olcağını bile bile mesaj atarak mallık bayrağını en önde taşıyorum. Napalım işte umut fakirin ekmeği bizde duygu fakiriyiz. Belki dedik. Dememeliydik.
Neyse duygusallığı kenara bırakıyoruz şimdi siz bana söyleyin bu gribi ne defeder? Napsam geçer, gider?
Valalhi bol bol dua ederim. Söz *-*

21 Nisan 2013 Pazar

Sylvia Plath - Sırça Fanus || Kitap Yorumu

Uzun zamandır yazıcam kitap hakkında ama sanki üstümde bir kaya varmış gibi. Gözümde büyüdü durdu kısmet bu geceye imiş.

Sırça Fanus, 20. yüzyıl edebiyatının efsane yazarlarından Sylvia Plath’ in tek romanı. İlk kez 1963’te yayımlanan kitap, Plath’in kendi gençlik bunalımlarından yola çıkan, büyük ölçüde özyaşamöyküsel bir yapıt. Amerikalı aydınlar üzerinde acımasız bir baskı kuran McCarthy döneminde, üniversite öğrencisi genç bir kızın zihinsel rahatsızlığını, intihar girişimini ve yeniden yaşama dönme uğraşını anlatır Sırça Fanus. Ne var ki, Plath’in şaşırtıcı akıcılıktaki üslubu, ayrıntılara inen keskin gözlemciliği ve kurgulama ustalığı, Sırça Fanus’u iç karartıcı bir bunalım romanı olmaktan çıkarır, insan ruhunun derinliklerinde cesaretle gezinen eleştirel bir yapıta dönüştürür. Şiirleri ve öykülerinde de yabancılaşma, ölüm ve kendini yok etme temalarını işlemiş olan Plath, bu romanın yayımlanmasından bir ay sonra, otuz bir yaşında, yaşamına kendi eliyle son vermiştir.
(Arka Kapak)
Orjinal İsmi ; The Bell Jar
272 Sayfa.

Sylvia Plath'ın bu romanını daha önce bir çok yerde görmeme rağmen üstümde hiç merak uyandırmamıştı. Taa ki Nilgün Marmara'nın Sylvia araştırmalarına rastlayana kadar. Kısacası kitabı merak etmek için piyasadan tamamen kalkmasını, bitmesini beklemişim. Hiçbir yerde bulamadıktan sonra en son 2. el olarak almayı düşündüm. Zaten severim eski kitapları, yaşanmışlıkları. Sonunda buldum aldım.
Anlatımı, dili sade. Okumakta zorluk çekmezsiniz kesinlikle.
~*~
Kitapta bir insanın iç dünyasında yolculuk ediyorsunuz ve bu insanın Sylvia olması da ayrı cezbedici. Ucundan bucağından onun hayatına dokunabilmek, biraz olsun anlayabilmek güzel hissettiriyor.
Ester Greenwood'un yapabildikleri , yapamadıkları kısacası hayatındaki iniş çıkışlara tanık oluyor. Onunla beraber zirveye çıkıp onunla beraber dibe batıyorsunuz kitapta. Herkes zaman zaman kendini bir fanusa kapatılmışcasına boğuluyorken bulmaz mı? 
Gerçek hayata gözlerimizi çevirdiğimiz de Sylvia Plath tıpkı Ester gibi sırça fanusunda nefes alamayanlardandı. Ama o buna daha fazla katlanamayıp hayatına son vermeyi seçti.
Kitabın ilk basımın da Sylvia kitabı edebi açıdan yeterli bulmayıp takma bir isimle yayınlamıştır. Oysa şimdi bu kitap herkesin başucunda tutacağı eşsiz kitaplardan biri.
Bir acının büyük başarısı yani.
Puanım:5/4.5
~*~
Kitaptan alıntılar;

“Sırça Fanus'un içinde ölü bir bebek gibi; tıkanıp kalmış biri için, dünyanın kendisi iyi olmayan bir düş.”
~*~
“Korkulu bir rüya görmek yerine, uyanık kalmak çok daha iyidir.”
~*~
Ester ; Bir kadının bir erkekte bulamayıp da, bir kadında bulduğu şey nedir?Doktor ; Sevecenlik…



13 Nisan 2013 Cumartesi

Kürşat Başar - Sen Olsaydın Yapmazdın, Biliyorum. || Kitap Yorumu


"Edebiyat, olağanı olağanüstüye dönüştürür. Bu kitabı okurken ilk aklıma gelen cümle bu oldu. Yaşamsal olanla zihinsel olanın birbirini beslediği bir yazma biçimi, çağrışımlarla anılarda kurulan, ritmi hiç düşmeyen bir edebiyat, anlatım temposu..."
- Doğan Hızlan
"Çok az romanda üslup, yazım tekniği ve tema birbirlerini bu denli çarpıcı biçimde tamamlamıştır. Üslup temayı, hiçbir romanda bu denli yeniden biçimlendirmemiş, yaratıcılığın ve yaratılanın adı üslup olmamıştır. Post-modernizmin ne olduğunu merak edenler bu romanı okusunlar. Başar, hiçbir şekilde post-modernist değil ama roman post-modernizmin ta kendisi..."
- Ali Bayramoğlu

Sayfa Sayısı: 115
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları
#

Aslında görüldüğü üzere ince bir kitap ama bu hafta ananem bizdeydi o yüzden kitaba pek vakit ayıramadım ve 1 günde bitecek kitap 4 gün elimde süründü. Dün artık isyan edip bitirdim kitabı. 
Kürşat Başar'ın 3 kitabını aldım ve en çok öneriyi Başucumda Müzik almasına rağmen ben bununla başladım Kürşat Başar okumaya ve sevdim. Dili yalın akıcı ama karakter analizini çok uzun tutuyor sanki.
Kitabın başında Selin'i, Elfe'yi ve Nevit'i (buda nasıl isimse) tanıyoruz. Yapılarını çözüyoruz. Beni en çok etkileyense Selin'in güçlü duruşu oldu. Evet hatalar yaptı, yanlışlar yaptı, acılar çekti ama hep ayakta kaldı. Acıyı yenemedi ama onunla yaşamayı öğrendi. Diz çökmektense direndi.
Birine çok yakınken aslında arada uçurumların olmasını gördüm. Ve o uçurumlarda azıcıkta kendimi gördüm.
Kitapta bir çok güzel yer olmasına rağmen beni kalbimden vuran son sayfa oldu. O mektup ve o mektubun son satırları içimi söktü diyebilirim. Belki annem olmasa ağlardım da bilemedim şimdi.
Kitap bittiğinde ise içimden geçirdiğim cümle şu oldu ; Keşke insan aşık olacağı insanı seçebilseydi.
Puanım: 5/4

Altı çizili cümlem çoktu ama ben sadece bir tanesini paylaşmak istiyorum.


Bahsettiğim mektuptan bir bölüm.
D&R'dan %22 indirim ile alabilirsiniz.



7 Nisan 2013 Pazar

Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar || Kitap Yorumu

Arka Kapak
Kişinin kendiyle savaşmasını ve yenmesini,kendini dönüştürmesini hayatî bir sorun olarak algılamaya çağıran,çarpıcı ve sarsıcı bir roman.Romanın baş kişisi Hikmet Benol,toplumdaki yoğun kargaşanın temelinde yatan gerçekliği araştırırken,gerçeklerle içtenlikle ilgilenmenin toplumu yönetenlerce tehlikeli görüldüğünü seziyor ve "oyun oynuyormuş gibi" ilgilenmenin ve yaşamanın yollarını araştırıyor.Ve hem "tehlikeli" hem de "oyun" la dolu bir yolda gidebileceği son noktaya kadar ilerliyor.
İletişim Yayınları / 474 Sayfa
-
Kitap kardeşliği etkinliği ile için aldığım Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar'ı bugün sonunda bitirdim. Fazla zorladı beni açıkçası bittiğinde başım ağrıyordu o derece. İlk bölüm gereğinden fazla bunaltıyor insanı ama ikinci bölüme başladığınızda  devam etmeniz için sizi cesaretlendiriyor. Gerçi en güzel kısmı da 2. bölümdü. Sevgi'nin hikayesi, Hikmet'in hikayesinden daha çok ısıtıyor insanın içini. Kitap boyunca Hikmet ile beraber bende sıyırdım kafayı yer yer :)
Puanım: 5/3.5
Altı Çizili Cümeleler ;



Vikitap Puanım 10/7
Biraz elim bol davranmış bile olabilirim puan konusunda.

Satın alabileceğiniz siteler;



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...